Popüler Yayınlar

4 Eylül 2011 Pazar

Semiha Tokatlı ile '' ESKİ BAYRAMLAR'' ...


Biraz elde olmayan nedenlerle Sayın Hüseyin Taşçatan Hocamızın röportaj yazısını beüenilerinize sunuyorum.Mersin İşci Emeklileri Cemiyeti Başkanı Sayın Semiha Tokatlı ile yapılan röportjı noktasına ve virgülüne dokunmadan yayınlıyorum;
Röportaj: Hüseyin Taşçatan

H.T—Sayın Tokatlı, kırk yıldır Emekliler Derneğinin başkanlığını yaptığınıza göre eski bayramları en iyi siz anlatırsınız diye düşünüyorum. Ne dersiniz?
S.T—Bakın, bundan atmış- yetmiş yıl öncesiyle bugün ki bayramlar arasında dağlar kadar fark var bi defa. Bizim çocukluğumuzda, gençliğimizde bayramlar bayram gibi yaşanırdı; iple çekerdik bayramları.
H.T—“ Bayramlar bayram gibi yaşanırdı” dediniz; biraz açar mısınız bunu?
S.T—Neresinden, nasıl başlasam ki… Her şeyden önce babalar, abiler,erkek kardeşler berbere gider bayramlık tıraşlarını olur; anneler, ablalar ellerini kınalar, bayrama hazırlık yapılırdı. Evler tepeden tırnağa temizlenirdi. Bir gün öncesinden mezarlığa gidilir, mezarlar temizlenir, ölenlerimizle bayramlaşılırdı. Bayramlarda çocuklar iyi kötü mutlaka giyindirilirdi mesela. Gömlekler, pantolonlar, ayakkabılar, çoraplar… Onlarla yatar onlarla kalkardık. Elbiseler yastığın altında ütülenirdi; ayakkabılar baş ucumuzda. Uyuyamazdık, bir an önce sabah olsun isterdik.
H.T—Ve sabah?
S:T--Erkekler erkenden kalkar, yıkanır paklanır; doğru camiye; bayram namazına; biz kızlar süslenir püslenir, onların dönüşünü beklerdik.
H.T—Sonra?
S.T—Sonra bayramlaşma. Büyükten küçüğe sıralanırdık. El öpmeler, kucaklaşmalar… Ailenin en büyüğü kimse onda toplanılırdı. Kız kardeşler, dayılar- teyzeler… Bir ordu olurduk. Sofralara sığmazdık. Sofralar da sofra olurdu hani! Her taraf güllaç kokardı mis gibi! Herkes çocukları sevindirme yarışındaydı. Şekerler, lokumlar, paralar… Kim daha çok para veriyor bilirdik; on sokak ötede de olsa gider çalardık kapılarını; kimse kimseyi eli boş çevirmezdi. Oturur sayardık paralarımızı; kim daha fazla toplamış bakalım; yarışırdık. Çocukluk işte!
H.T—Bu kadar değildir herhalde?
S.T—Bu kadar olur mu! Ceplerimiz para dolu; harcanacak onlar! Doğru bayram yerlerine… Mesela şu anda metropolün olduğu yer bayram alanıydı; balıkçı barınağının olduğu yer de; Tevfik Sırrı Gür Lisesinin bahçesi de… Şu anda altı araba garajı olan yer… Birkaç gün önceden hazırlanırdı oralar. Salıncaklar kurulur; atlı karıncalar, dönme dolaplar… Rengarenk macunlar, dondurmalar… Mantar tabancaları, su tabancaları, çatapatlar, balonlar…
H.T—O kadar coşkulu anlatıyorsunuz ki! Adeta yaşıyor gibisiniz o günleri; özlüyor gibisiniz?
S.T—Özlenmez olur mu hiç! Hani “ Nerde o eski bayramlar” derler ya gerçekten öyle. Şimdi bayram mayram yok dense yeri. Hatta bayramlar gelmesin diye dua eder oldu insanlar… Gırtlağa kadar borç içinde millet. Parası olanlar ise bayramları fırsat biliyor; yallah tatile! Yoksul aileler çalan kapı zillerine bakmıyor; çocuklara kapılar açılmıyor! Evlerine iki kilo şeker alamamışlar ki! Paraları yok ki dağıtsınlar!
H.T—Peki, siz; yaşadığınız o güzelim bayram geleneğini sürdürebiliyor musunuz bari?
S.T—Kendi adıma evet. Evin büyüğü olarak en azından sürdürmeye çalışıyorum eski gelenekleri. Aslında eski meski değil o gelenekler. Günler öncesinden hazırlanıyorum. Bi dolu bozuk para, şekerler, lokumlar, mendiller… Çocukları sevindirmek lazım. Gelenler, gidenler… Tatlılar, kahveler…
H.T—Ne güzel!
S.T—Güzel olmaz mı; çok mutlu oluyorum; ama…
H.T—Ama?
S.T—İçimde bir burukluk, bir acı!
H.T—Yani?
S.T—Sadece benimle olmuyor da ondan.Herkes benim gibi olsun istiyor canım; olmuyor ne yazık ki… İçi boşaldı kavramların; gelenekler yavaş yavaş yok oluyor. Güzellikler yerini çirkinliklere bırakıyor. İnsanlar aç. Ağlayarak oruç açıyorum ben; aç insanları düşünüyorum. Hepsine yetişebilmek mümkün değil. Elimden geleni yapmaya çalışıyorum ama… Bu ramazan ayı içinde üç bine yakın insana yardıda bulunduk dernek olarak. Ondan bundan toplayıp olmayanlara dağıtıyoruz. Çoğu zaman cebimden de veriyorum söylemesi ayıp. Yardım eden o kadar azaldı ki! Bir tek Deniz Ticaret Odası yardım etti bize bu ramazan; gitmediğimiz yer, çalmadığımız kapı kalmadı ama yok,yok, yok…
H.T—Peki, neden böyle oluyor sizce?
S.T—Hırs. Hırs, insanların insaniyetini yok etmiş. Kimse kimseyi düşünmez olmuş. Hep bana hep bana. Daha çok para, daha çok mal-mülk…Mezara götürecekler herhalde! Götürecekleri bi top kefen. İnsanları anlayamıyorum artık; şaşıyorum. Eskiden kanaatkardı insanlar; var olanla yetinirlerdi; kendi yağlarıyla kavrulurlardı. Hırs ve para kirletti milleti! Bir de işsizlik, umarsızlık…
H.T—Emekliler ne halde?
S.T—Onları hiç sorma! Eskiden emekli ikramiyesiyle bir ev, bir araba alınırdı; emekli maaşıyla paşalar gibi yaşanırdı. Şimdi…
H.T—Şimdi?
S.T—Şimdi emekli ikramiyesi kradi borçlarına yetmiyor; emekli maaşı ise anca ayın yarısına kadar. Eski bayramlar, gelenekler görenekler diyoruz ama, insanlara da hak vermiyor değilim hani. Emekli maaşıyla nasıl yaşatılacak o güzellikler!
H.T—Görünüşte öyle değil ama! Üst baş marka; ellerde son model cepler falan?
S.T—Dışı seni, içi beni yakar. Öyle göründüğü gibi değil. Örtmesini gizlemesini becerebilen bir milletiz biz. Kol kırılır yen içinde kalır misali. Her tarafımız kırık çıkık aslında.Her şey ortada, Çalışanların aldıkları da ortada.
H.T—Hiç umut yokmuş gibi konuşuyorsunuz. Yok mu?
S.T—Var. Çoğalacağız, örgütleneceğiz. Yasal olan bütün yolları deneyeceğiz, zorlayacağız; hak arayacağız ve mutlaka alacağız hak ettiklerimizi.Böyle gitmez ki! Nereye kadar!
H.T—Yakın mı o günler?
S.T--Belki yarından da yakın. İnsanlar bilinçleniyor gittikçe; örgütlenmenin gereğine inanıyor artık.
H.T—Sizin Türkiye’de ilk kadın başkan olduğunuzu okumuştum bir yerlerde; doğru mu bu?
S.T—Doğru.Atmışlı yıllarda Mersin CHP il başkanıydım ve ilktim.Aynı zamanda Emekliler Derneği başkanlığını da birlikte yürütüyordum. Partiden derneğe, dernekten partiye…
H. T—Peki, bu bir hırs mı acaba?
S.T—Hırs değil. Yetiştirilme tarzı. Annem öğretmendi benim. Cumhuriyetin ilk öğretmenlerinden. Atatürkçü, çağdaş! Beni de kendisi gibi yetiştirmiş sağ olsun.
H.T—Ne güzel konuşuyorduk ama sizin de yapılacak bir dolu işiniz olduğunu biliyorum. Son sözünüz desem?
S.T—Gerçekten çok yoğunuz bugünlerde. Bu yoğunluk içinde bayram tebriği bile göderemedim eşe dosta. Herkesden çok özür diliyorum önce. Sonra da gelecek bayramlarını bütün içtenliğimle kutluyorum.Eski bayramların yaşanması, yaşatılması dileğimle…
H.T—Ben de sizin bayramınızı kutluyorum; nice bayramlara. Ayrıca çok değerli zamanınızı bana ayırdığınız için de çok teşekkürler.
S.T—Ben teşekkür ederim. Nostalji yapmış olduk; iyi de oldu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder